EveryThing Has an End

KüLTür
Ana SayFa
Cep Telefonu
Deniz
Otomobil DünyasI
Sark Kösesi
Fal ve BurcLar
FeLsefe
Tiyatro
Mizah
Sanat
CanLI Müzik Ve Film Dowload
Sohbet
DosTLaR MeyhanesI
RekorNet YolcuLarI
OyunLar
Nar-i Resim
BunLarI Biliyormuydunuz?
cyprus and ciu
Sinema
KüLTür
Ask Siirleri
Manzara
Bilgisayar
Gezi Rehberi
Güzel Sözler
En SeviLen SiirLer
Kitap
MemLeKeT
For Lina
Hayat
Hack
Msn / Irc
E-Kart

Biz Yaşadıgımız Sürece Kültürümüze ve Sanatımıza Her zaman ve daima sahip Cıkacagız...

Dil

Halk Kültürleri

Türkçe, Türkiye nüfusunun %90'inin anadilidir.Konuşulan diğer diller arasında çeşitli Kafkas ve Kürtçe diyalektler,Arapça,Rumca,Latin ve Ermenice gibi 70 kadar dil ve diyalekt yer alır.

Türkiye Türkçesi,Ural-Altay dil birliğinde yer alan Türk dil topluluğunun zamanla evrime uğramış güneybatı kolunu temsil etmektedir. Bu dilleri konuşan topluluklar Orta Asya'dan doğu ve kuzeydoğuya, özellikle de batıya doğru yayılmışlardır.

Türkçe çok eski yıllardan beri Orta İran'ın çok çeşitli dil ve lehçelerini etkilemiş,Kafkaslar ve Anadolu'dan da kimi Hint-Avrupa kökenli dilleri uzaklaştırmıştır.İslamiyet'in kabulü ile Türk dili üzerinde bir yandan Arapçanın bir yandan Farsçanın etkileri belirginleşmiştir.

19.yüzyılın sonlarından itibaren ise Türk lehçelerine dayanan,Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Kazak Türkçesi gibi çağdaş Türk yazı dillerinin oluşumu söz konusudur.Türkçe bugün yeryüzünde konuşulan ortalama 4000 dil arasında, en fazla ve en yaygın konuşulan yedinci dildir ve iki yüz milyonun üzerinde insan tarafından konuşulmaktadır.

Türkler 8.yüzyıldan bu yana birçok yazı dili kullanmakla birlikte en fazla Göktürk,Uygur,Arap ve Latin alfabelerini kullanmışlardır.Cumhuriyetin kurulup, milli birliğin sağlanmasından sonra,özellikle 1923-1928 yılları arasında Türkiye'de en çok alfabe sorunu üzerinde durulmuştur.

Yeni Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyine eriştirebilmek için Batı kültüründen de yararlanılması gerektiğine inanan cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bu amaçla 1928 yılında Arap alfabesinin yerine,Türkçenin ses düzenine uygun olarak hazırlanan Latin harflerinin kabul edilmesini sağlar.

Dil İnkılabı, Atatürk'ün 1932 yılında dili sadeleştirmek amacıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurmasıyla sürmüştür.Kurulusundan bir süre sonra Türk Dil Kurumu adini alan cemiyetin çalışmaları olumlu sonuçlar vermiş,Türk dilinin Arapça,Farsça kelimelerden arındırılıp sadeleşmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır.

Türk Dil Kurumu bugün,1983 yılında kurulan Atatürk Kültür,Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesinde,tüzüğü yeniden düzenlenmiş olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.Türkçenin sadeleştirilmesi,zenginleştirilmesi ve güzelleştirilmesi bu kurumun görevleri arasındadır.

Türk diliyle ilgili olarak günümüze kadar yapılan olumlu çalışmaların en önemli sonucu, 1932 yılından önce yazı dilinde %35-40 civarında olan Türkçe sözcük kullanma oranının, bugün %75-80'lere ulaşmış olmasıdır. Bu olgu Atatürk'ün yaptığı Dil İnkılabı'nın halka mal olduğunun en önemli kanıtıdır.

Halk Etimolojisi

1)Köken Bilim
2)Bir Kelimenin Kökeni

Kök,sözcüğün anlamı ve yapısı bakımından daha küçük parçaya ayrılamayan bölümüdür.

Örneğin;"başlangıç"sözcüğünde kök baş'tır.Bundan önce 'la' ekiyle başla eylemi, "n" ekiyle yeni bir eylem,"gıç"ekiyle de eylemden yeni bir ad oluşmuştur.Kök olan 'baş' ile bundan türetilen sözcükler arasında anlam bağlantısı vardır.

Kök sözcükler,anlamları açısından;

1)Ad kökleri
2)Eylem kökleri ;olmak üzere ikiye ayrılırlar

Lehçeler - Ağız (Şive) - Jest ve Mimikle İfade

Lehçe

Bir dilin tarihi,bölgesel,siyasi sebeplerden dolayı ses,yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu diyalekt.Kırgız Lehçesi,Kazak Lehçesi vb.

Ağızlar (Şiveler)

Şive:Bir dil veya lehçenin daha az konuşma farkları gösteren ve bölgeden bölgeye veya şehirden şehire değişebilen küçük kollarına denir.

Jest ve Mimikle İfade

Jest ve Mimik:Herhangi bir şeyi açıklamak için genellikle el,kol veya baş ile yapılan içgüdüsel veya iradeli hareketlere jest,yüz ifadesine ise mimik adı verilir.

Sözcük Hazinesi

Adlar

Varlıkları tanıtmak,onları diğerlerinden ayırmamıza yardımcı olmak amacıyla kullanılan sözcüklere tür bakımından "ad"denir.Sözcükler,tür açısından ikiye ayrılır:

1)Adlar
2)Eylemler

Ad Soylu Sözcükler:Ad,zamir,sıfat,zarf,edat,bağlaç,ünlem.

Ad anlamlı sözcükler,bize nesneleri,duyumları,sezgileri,olguları tanıtırlar.Adlar somut ya da soyut olabilirler.Kitap, su, mutluluk, güzel vb.

Sözlük

Bir dilin bütün veya belli bir çağda kullanılmış kelime ve deyimlerini alfabe sırasına göre alarak tanımlarını,yapan,açıklayan ve başka dillerdeki karşılıklarını veren eser,lügat.

Argo

Bir sözcüğün dar sosyal gruplarca kullanılan mecaz anlamıdır."Temizlemek" sözcüğü "öldürmek,parasını almak" anlamında kullanılır.

Ses Yansıması

Doğadaki seslerden türetilmiş sözcüklerdir.

A)Nesnelerin seslerden türetilmiş sözcüklerdir:Tık,tak,pat,çat,küt,güm...

B)Hayvan sesleri:Me,hav,miyav,hır...

C)İnsan sesleri:Fış,hor...

Gün-Hafta-Ay Adları

GÜN,HAFTA ve AYLARIN ADLANDIRILIŞI:Haftanın günleri herkesçe "resmi" adları ile bilinmekle birlikte,bölgelere,kasabalara göre özel adlar taşıyan günler vardır.Örneğin,Denizli'nin Çal İlçesinde Perşembe günü Cuma akşamı,Pazar günü gireği, Çarşamba günü ışıklı olarak adlandırılmaktadır.Günlerin bu şekilde değişik isimler alması bölgede ticaret merkezi olarak Pazar kurulan yerlere göre olmaktadır.

Gün Adlarına Diğer Bir Örnek ( Uşak- Dişkaya Köyü ):

Pazar:Girey

Pazartesi:Gula Bazarı

Salı:Gula Bazar Ertesi

Çarşamba:Eşme Bazarı

Perşembe:Cumaşamı

Cuma:Cuma

Cumartesi:Cumartesi

Yaşamlarını çiftçilik ve hayvancılık ile sürdüren toplulukların takvimleri mevsimlerin ve her mevsimin içindeki bölümlenmelerin yıl içinde, her defasında aynı hava şartlarına rastladığı bir düzende olacaktır;nitekim bu çevrelerin halk takvimleri güneş takviminden pek farklı değildir;aynı ilkeye dayanır. Ancak ayların adlarında ve bölümlerinde,türlü etkenlerden gelme çeşitlenmeler görülür.Örneğin Denizli'nin Çal İlçesi'nde her mevsim iki aydan oluşmak koşuluyla yıl sekiz aya bölünmektedir.

Bahar
Mart (22 Mart - 5 Mayıs) / Hıdırellez (5 Mayıs - 21 Haziran)

Yaz
Gündönümü (22 Haziran - 13 Ağustos) / Ağustos (14 Ağustos - 21 Eylül)

Güz
Güz (22 Eylül - 5 Kasım) / Kasım (6 Kasım - 21 Aralık)

Kış
Zemheri (22 Aralık - 31 Ocak) / Karakış (1 Şubat - 21 Mart)

Giresun'da ayların daha farklı adlandırıldığını görüyoruz:Zemheri (Ocak),Gücük (Şubat),Mart (Mart),Abrul (Nisan),Mayıs (Mayıs),Kiraz (Haziran),Orak (Temmuz),Ağustos (Ağustos),Haç Ayı (Eylül),Avara (Ekim),Koç Ayı (Kasım),Karakış (Aralık).

Halk takvimlerinin çoğunda kış aylarından birini, ya da birinin bir bölümünü gösteren Karakış deyimindeki kara sıfatı olumsuzluk anlamı yüklenmiştir. Bu dönem köylünün iş göremediği ve en çok sıkıntılı günlerini anlatan dönemdir. Avara olarak anlatılan dönem ekim işlerinin bitip çiftçinin boş kaldığı zamandır.

Birçok yöre takviminde şubat öteki aylara oranla kısalığı bakımından Gücük olarak adlandırılmıştır.Ekim, hayvancılık, meyvecilik işlerinin yapıldığı zamanlara göre takvimlerin deyimleri oluşmuştur:Koç Ayı (Koç Katımının yapıldığı ay),Orakayı Kiraz ayı gibi.

Anadolu takvimlerinde koç katımını gösteren dönemlerden başka döl dökümü,kuzu ayı (Kars'ta Mart için) döl başı deyimleriyle de belirli mevsim bölünmeleri gösterilmiştir.Bu dönemlerin resmi takvimde aynı aylara veya dönemlere rastlaması düşünülemez.

Yılın mevsimlere bölünmesindeki en yaygın kural: yılı kasım ve hıdırellez olarak ikiye bölmektedir. Kasım, resmi takvim takvimindeki Kasım ayı başında başlar 6 Mayıs'a kadar sürer,Hıdırellez ise 6 Mayıs'ta başlayıp Kasım'a kadar sürer.

Anadolu'nun doğu bölgeleriyle, öteki bölgelerde özellikle Alevi topluluklar arasında nevruz (22 Mart, eski Martın dokuzu) yılbaşı sayılır.Bu tarih, ilkbaharın başlangıcı olarak bir çok kültürde yılbaşı sayılmıştır.Doğu Anadolu geleneklerinde nevruzu, Nuh Peygamberin gemisinden çıkıp Ağrı'nın tepesinden yanındakilerle Sürmeli Çukuru'na indiği gün sayma inanışına rastlanmaktadır.

Narlıdere Tahtacılarının inanışlarına göre ise Nevruz Hazreti Ali'nin dünyaya geldiği gündür;Nevruzla yaz günleri başlar.Tanrı yaz günlerini uzun yaratmış "bitmeyen işler" bitsin diye, kış günlerini kısa yaratmış "yetmeyen yemekler" yetsin diye.

Ayrıca Tahtacılar,Cuma gününü Hz.Ali'nin doğum günü olarak kabul ederler.Anadolu'nun birçok yerinde kıştan yaza doğru gelinirken birer ay aralıkla dokuza,yediye,beşe,üçe,bire diye gösterilen günler vardır.

Bu günler dokuzdan başlayarak sırasıyla Gaziantep'te;yediye ocağın sonu ile Şubatın üç haftası; beşe Şubatın sonu ile Martın üç haftası; üçe, Martın sonu ile Nisanın ilk haftası bire ile Nisanın sonu ile Mayısın ilk haftalarını gösterir.

Bu deyimlerdeki dokuza, yediye...sayıları,yeni ayın doğacağı günlere kaç gün kaldığını gösterir.Türk halk takviminde rastlanan bu gelenek 1551 tarihinde Osmanlı ülkesinde yazılmış bir Arapça -Türkçe sözlükte tespit edilmiştir.Orada kânûn-ı evvel (Aralık) ayı için dokuza deyimi kullanılmıştır.Yılın bölünmesi de aynı zamanda yıldızlarla ilişkilidir.Ülker yıldızı Kasım ayı başında görünmeye başlar,Mayıs (Hıdırellez) ayından itibaren görünmez olur.

Küfürler

Sövme,sövmek için söylenen söz,sövgü.Tanrının varlığı ve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları inkar etme ve bu yolla söylenen söz.

Lakaplar

İSİMLER,TAKMA ADLAR VE KONMA NEDENLERİ

İsimler ve takma adlar bir arada yaşayan insanları daha kolay tanımaya, birbirinden ayırt etmeye yarayan simgelerdir.Bayan isimleri genellikle yumuşak tatlı,melodili,kulağa hoş gelen ve insanın hoşuna giden sözcüklerden oluşmaktadır.Erkek isimleri ise erkek kimliğine daha uygun düşen sert sözcüklerden meydana gelmektedir.Bu sözcükler, erkeklerin yaşam biçimindeki gibi kuvveti simgelemektedir.Takma adlar,kişilerin kimlerden olduğunu ayırt etmede daha belirleyici unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Takma adların doğuş nedenleri arasında meslek,çalışkanlık,tembellik, yerleşim merkezi, etnik köken, kıskanma duygusu, gıpta duygusu, fiziksel özellikler,çevreye karşı tutum,aileyle ilgili geçmişten gelen söylem gibi nitelikler yer almaktadır.

Türkiye'nin her tarafından Takma adlar ve konma nedenlerine örnekler şöyle sıralanabilir.

Acaroğulları: "Acar" soyadından ileri gelmekte, aynı aileden gelen tüm bireyleri anlatmaktadır.

Akbabalar: Soyadı "Akbaba" olan ailenin bireylerine denir.

Almanyalılar: Bir süre Almanya'da kaldıkları için bu adla anılırlar.

Amet Çavuşlar:Askerde çavuş olarak görev yaptığından dolayı bu adla tanınırlar.

Arabacı Yaşar:At arabasıyla geçimini sağladığından dolayı denir.

Ballıklı Sütçü Hasan:Ballık köyünden gelme olup süt sattığı için bu adla anılır.

Bekçiler:Aile büyüğünün mesleği bekçilik olduğu için.

Belbeller:Aile büyüğü berberlik yaptığı için.

Calgıcı Arif:Düğünlerde çalgıcılık yaptığı için.

Çargan Hatçe:Çok konuştuğu için.

Değirmenciler:Köylerinde değirmenleri olduğu için.

Elektrikçi Selimler:Selim isimli kişinin aile boyu bu işi yapması nedeniyle böyle anılmaktadır.

Ezan Dede:Ezana on dakika varken camiye gittiği için.

Fırıncılar:Fırınları olduğu için.

Gölemenliler:Gölemen köyünden geldikleri için.

Habeş Osman:Ne yaptığını tam olarak bilemediği için.

Karabıyık Mustafa:Kara bıyıklı olduğu için.

Koreliler:Aile büyüğü Kore'de savaştığı için.

Kürt Yusuf:Kendisinin hangi kökenden geldiğini anlayabilmek için.

Lümbeli Mustafa:Lümbe köyünden geldiği için.

Pomak Ahmet:Pomak olduğunu belirtmek için.

Sağarların Fatma:Babası sağır olduğu için.

Seyde Ağalar:Çok malları olduğu için.

Şişko Fadime:Çok şişman olduğu için.

Tatarlar:Tatar kökenli olduğu için.

Tekel Hatçe:Sürekli Tekel'e gidip mal aldığı için.

Tilki Remzi:Kurnaz olduğu için.

Topal Sülko:Topal Süleyman anlamında.

Topçu Mustafa:Top diktiği için.

Torunlar:Torunuyla gezerken herkesin ilgisini çektiği için.

Uzun Caferler:Çok uzun boylu olduğu için.

Yılanlı Karı:Kadının içinde yılan olduğuna inanıldığı için.

Sedirlinin Aziz Efendi / Yağcıların Ahmet Ağa

Kıl boyunun Ali Efendi  / Çıravzın Ali

Tahta Pıcağın Ömer

Yorgansızın Üssün Oyma kapılının Hüseyin

Altı aylığın Ali Bey

Bedensel Hareketler Dışında Haberleşme

El yüz dudak hareketlerinin dışında iletişimi sağlamak amacıyla belirli normlar çerçevesinde yapılan haberleşmelerdir.Örneğin;Kızılderililerin kullandıkları dumanla haberleşme gibi.

Değişik Konuşmalar:İki ya da daha fazla kişinin iletişimi sağlamak üzere birlikte oluşturdukları şifreli konuşmalardır.Örneğin;kuş dili vb.

Şiirler

Şiirler

Şiir Sanatı

Dildeki anlam,ses ve ritim öğelerinden yararlanarak bir duygu,düşünce ya da olayı, yoğun ve sıra dışı anlatma sanatı olarak tanımlanabilir.İnsanoğlunun en eski ve kendine özgü anlatı türlerinden biri olması nedeniyle,bugüne kadar şiirin pek çok tanımı yapılmış,ama hiçbirinin bu kavramı tam olarak açıklayamadığı görülmüştür.

Bu tanımlardan en yaygını, şiiri düz yazının karşıtı olarak gösteren tanımdır.Bir başka deyişle şiir düzyazıyla anlatılamayan duygu ve düşüncelerin ses uyumlarıyla,kulağa hoş gelecek biçimde oluşturulan dizelerle anlatılmasıdır.

Ama bu tanım manzumeyi de kapsar.Şiiri manzumeden ayıran özellik ise,manzumenin yüzeysel ve sıradan olmasına karşılık,şiirin yoğunluk ve derinlik taşımasıdır. Ölçü ve uyak,çağlar boyunca şiirin en ayırıcı niteliği olarak kabul edilmiştir.

Ne var ki, yalnızca ölçü ve uyakla şiir yaratılamayacağı gibi,özellikle 20. yüzyılda ölçü ve uyak kullanılmadan da çok başarılı şiirlerin yazıldığı görüldü.Bunun sonucunda düzyazının nerede bitip nerede başladığı önemli bir sorun olarak ortaya çıktı.

Düzyazıda dil yalnızca bir bildiri iletmenin amacıdır;bildiri iletildikten sonra sözcüklerin anlamı kalmaz.Şiirde ise vurgu, sözcüklerin aktardığı bildiri kadar sözcüklerin üzerinde de yoğunlaşır.Yani şiir de neyin söylendiğinden çok nasıl söylendiği önemlidir.

Destanlar

Aşık edebiyatında destan,aşıkların sevgilerini,kahramanlık olaylarını,günlük olaylarla ilgili kimi durumları ve bazı acıklı olayları anlattıkları,biçim olarak halk edebiyatı türlerinden koşmaya benzeyen,koşmadan dörtlük sayısı,konu,anlatım ve ezgi yönünden ayrılan halk şiiri.Kafiye şeması (abab),(cccb),(eeeb) şeklindedir.

DESTAN ÖRNEKLERİ

Köroğlu Destanı'ndan

(Köroğlu'nun Rus muharebesinde askerine söylediği)

1

Yiğit olan gümbür gümbür gürlesin
Yiğidi doğuran ana bin yaşa
Ağ göğdede kızıl kanlar şorlasın
Yiğidi doğuran ana bin yaşa

Davlumbazlar yeğde yeğde uranda
Çarkacılar sağlı sollu dönende
Eğri kılınç ağ göğdeyi bölende
Yiğidi doğuran ana bin yaşa

Gel'e beyler cengi harbi çalınsun
Çamlıbel askeri ayrı bölünsün
Gece gündüz zarbı meydan kurulsun
Yiğidi doğuran ana bin yaşa

Asıl koç yiğitler busuda saklı
Belleri kılınçlı eli mızraklı
Hep şahin bakışlı arslan sıfatlı
Yürü kan içenler hep binler yaşa

Köroğlu der bugün burda duralım
Sabah olsun zarbı meydan kuralım
Akan kandan dolu şarap uralım
Yürü deli Hoylu'm sen binler yaşa

2

Yiğitler silkinüp ata binende
Derelerde aç kurtlara ün olur
Yiğit olan döne döne döğüşür
Kötüler de attan düşer kan olur

Bir yiğit okunu almış eline
Başın komuş yiğitliğin yoluna
Kalkan paralana zırhlar deline
Kanlı gömlek koç yiğide don olur

Bir yiğit okunu almış atıyor
Ak elleri kızıl kana batıyor
Bir kötü yoldaşın komuş gidiyor
Kaçma kötü kaçma şimdi dön olur

Hasım da çağırır figan ağıtlar
İman ehli birbirini öğütler
Boydan boya demir donlu yiğitler
Çalar cidasını kahraman olur

Köroğlu da der ki kalmayın n'ç'r
Serçenin gönlünden şahinlik geçer
Şahini görünce ormana kaçar
Gider tenhalara kahraman olur

3

Hemen Mevl' ile sana sığındım
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Senden gayrı yoktur kolum kanadım
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

Sana derim sana hey ulu yaylam
Nasıl başım alup bu ilden gidem
Okum senden yayım sendendir cıdam
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

Hep sınadım Osmanlı'nın alını
Bulamadım bir gez gönlüm alanı
Anacığım sevdiğimin halını
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

Yüce yüce tepesinden yol aşan
Gitmez oldu günlümüzden endişen
Mürüvvetsiz beyden yeğdir dört köşen
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Köroğlu der tepelerden bakarım
Gözlerimden kanlu yaşlar dökerim
Bunca yıldır hasretini çekerim
Arkam sensin kal'am sensin dağlar

4

Mert dayanır n'mert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar ş'hı div'n açar
Meydan gümbür gümbürlenir

Yiğit kendini öğende
Oklar menzili döğende
Şeşber kalkana değende
Meydan gümbür gümbürlenir

Ok atılır kal'asından
Hak saklasın bel'sından
Köroğlu'nun n'rasından
Meydan gümbür gümbürlenir.

Türküler

TÜRKÜ

Türkiye'nin sözlü geleneğinde,bir ezgi ile söylenen halk şiirinin her çeşidini göstermek için en çok kullanılan ad "türkü"dür.Özel durumlarda ya da ezginin,sözlerin çeşitlemesine göre ninni,ağıt,deyiş,hava adları da kullanılmaktadır.

Türkü Örnekleri:

Notalandırılmış Türkü Örneği

AMANIN YEŞİL DERE

Türkünün Adı:Amanın Yeşil Dere

Derleniş Yeri:İnegöl'ün Hamzabey Köyü

Notaya Çeviren:Hasan Yörenç / İnegöl Lisesi Müzik Öğretmeni

Dağdan indirdim kurdu,
Atım terledi durdu.
Yarinden ayrılanın
Olmasın yeri yurdu

Amanın yeşil dere yar gitti askere,
Körolası çavuş ver yare tezkere.

Radiyamın pili var,
Kenarında zili var.
Oğlanların cebinde,
Kızların mendili var.

Nakarat

Hani benim dondurmam
Eski yari andırmam
Yeni yarin üstüne
Bir damla yaş kondurmam.

Nakarat

Çeşme başında taşlar
Yarim çamaşır aşlar
Kaldır yarim şapkanı
Görünsün keman kaşlar.

Nakarat

Kahvenin önünden geçtim
Bir fincan kahve içtim
Kahvecinin oğluyla
Bir sene dalga geçtim

Nakarat

Kaşların kalem yarim
Param yok alam yarim
Akşam sel'mın geldi
Aleyküm sel'm yarim.

Nakarat

Haydi gidelim yarim
Çarşamba pazarına
İkimizi koysunlar
Aşıklar mezarına

Nakarat

Ak keçinin ayranı
Gelen kurban bayramı
Gönder çavuş yarimi
Burda yapam bayramı.

Nakarat

Notalandırılmamış Türkü Örneği

Mehmet Türküsü

Bilmez idim, zalim düşmüş peşime
Al kanım akıyor, bakın yüzüme,
Su dökülmez artık taze gülüme,
On yedi yaşımda yandım anneler.

Nişan oldum annem gittim askere,
Bekliyordum günlerimi tezkere,
Nişanlım vermişti bana bir hediye,
Katilim ağabey, yandım anneler.

İsmim Mehmet idi, soyadım Coşar,
Zalim ağabeyim vurmaya koşar,
Al kızıl kanlarım sel gibi coşar,
Nişanlım karalar giysin anneler.

Pozantı'da indi ağabeyim bekler,
Zalim ağabeyi anma bana yeter,
Kurulmuş, bahçede bülbüller öter,
Murada ermeden öldüm anneler

Otobüse bindim indim Digor'da,
Dikenli köyünün düştüm yoluna,
Harap olup düştüm elin diline
Bir çiçek misali soldum anneler.

Maraş'ın içinde vurdular beni,
Talihsiz annem de evde bekledi,
Bütün komşularım talihsiz dedi
Karalı yazıma bakın anneler.

Kıtama geldim bende sevindim,
Yazdım mektubum postaya verdim,
Annem, gençken neden gülmedim?
Talihsiz oğluna yansın anneler.

Talihsiz annem beni beklerdi,
Nişanlım duyunca karaları giydi,
Zalim ağabeyim canımı yedi,
Gülmeyen asker yansın anneler.

İznini alınca telgraf çektim,
Düştüm yollara ben de sevindim,
Çileli askerin yasın tutun,
Toros dağlarında yandım anneler.

Saat birde geldim gören olmadı,
Anama babama diyen olmadı,
Benim gibi kimse acı ölmedi,
O zaman kurşun yedim anneler.

Maniler

MANİ

Söyleyeni belli olmayan,genellikle 7'li hece ölçüsüne göre söylenen dörtlüklerdir.Doğu Anadolu'da mani yerine bayatı sözü de kullanılmaktadır.Uyak düzeni a -a -b -a şeklindedir.


Mani Örnekleri:

Yüzümde çifte benler,
Hayran oldu görenler
Bilmem nasıl vazgeçe.,
Sana gönül verenler.

Maşrapanın kalayı,
Kızlar çeker halayı,
Allah için söyleyin,
Var mı aşkın kolayı.

Duvağı telli gelin,
Gümüşten elli gelin,
Buğulu gözlerinden
Sevdiğin belli gelin.

Yıldırım vurdu bizi,
Dal gibi kırdı bizi,
Araya girdi düşman,
Dağlar ayırdı bizi.

Gün kavuştu ırakta,
Gözüm karada akta,
Herkesin yari geldi,
Benim yarim uzakta.

Ekim ektim düzlere
Diken oldum gözlere
İşte ben gider oldum
Ayaş kalsın sizlere

Toprağında taşında,
Benleri var kaşında,
Sen bahar içindesin,
Bense ömrüm kışında.

Karşıdaki gök ekin
Aldırdım elimdekin
Her soran benzim sorar
Sormazlar kalbimdekin

Su içtim kana kana,
Sular akar ne yana,
Yüzün birgün görmedim,
Bilmem gidem ne yana.

Kara tavuk olmadın mı
Dallara konmadın mı
Şebek yüzlü kaynanam
Sen gelin olmadın mı.

Kına Gecesinde Söylenen Maniler:

Merdiven indirdiler
Saltana bindirdiler
Kızım seni kahır eline gönderdiler
Ağlar silinir, silinir ağlar.

Merdivenin altı kuyu
Kulaçladım altı suyu
Kız ananın eski huyu
Ağlar silinir, silinir ağlar.

Odlarda yeri kalan
Menciliste yeri kalan
Sofralarda eli kalan
Ağlar silinir, silinir ağlar.

Atladı gitti eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Kız ananın aşığı
Ağlar silinir, silinir ağlar.

Gelin geldi evimize
Şenlik kuruldu köyümüze
Hoş geldin allı gelin
Sefa geldin pullu gelin

Eğer gelinim iyi olursan
Biz de seni överiz
Kötü olursam gelinim
Hepimizde döveriz.

Eğer gelinim iyi olursan
İşte dip bacak
Kötü olursan gelinim
Baltaynan nacak.

Kızım kınan kutlu olsun
Benda dilin tatlı olsun
Çağırın gelsin kızın anasını
Kız gelin oldu görsün.

Baban çarşıya vardı mı
Alını yeşilini aldı mı
Şuda kızıma dedi mi
Haydi kızım kutlu olsun

Burada dilin tatlı olsun
Merdivenin altı kuyu
Kulaşladım aldım suyu
Kız ananın eski huyu

Haydi kızım kınan kutlu olsun
Burada dilin tatlı olsun
Çağırın gelin kızın anasını
Kızı geldin oldu görsün


Hani bu kızın anası
Önünde mumlar yanası
Çağırın gelsin kızın anası
Kız gelin oldu görsün

Allah muradını verdi bugün
Anasını kızsız koyan
Evlerini ıssız koyan
Testisini susuz koyan

Çağırın gelsin kızın anası
Kızı gelin oldu görsün
Allah muradını verdi bugün

Merdivenden indirdiler
Saltanata bindirdiler
Kahır evine gönderdiler
Haydi kızım kınan kutlu olsun

Burada dilin tatlı olsun
Çağırın gelsin kızın anasını
Kızı gelin oldu görsün
Allah muradını verdi bugün

Atladım çıktım eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Kız anasına danışır mı?
Haydi kızım kınan kutlu olsun

Hem orda hem burada dilin tatlı olsun.
Mercimek ektim bitti mi
Ankara yolunu tuttu mu
Durun bakın anasına

Kızını unuttu mu,
Haydi kızım kınan kutlu olsun
Haydi kızım kınan kutlu olsun
Hem orada, hem burada günün mutlu olsun.

Davulcu Manileri:

Ramazan'ın onbeşinden sonra davulcular bahşiş toplarlar, toplarken de şu manileri söylerler:

Davulumun ipi kaytan,
Kalmadı sırtıma mintan,
Virin ağlaar bahşişim,
Alayım sırtıma mintan

Ne uyursun ne uyursun,
Bu uykudan ne bulursun,
Al aptesti kıl namazı
Cenneti alayı bulursun.

Hayalıklar halayıklar
Ocak başında uyuklar
Davulumun sesini duyunca
Pirincin daşını ayıklar.

Yeni cami direk ister
Bunu söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur ama
Arkadaşım börek ister.

Tekerlemeler

TEKERLEME

Daha çok çocuk geleneklerinde yer alan baş uyak ve uyaklarla elde edilen,ses ve sözcük benzerliğine göre sıralanan söyleyeni belli olmayan ürünlerdir.Şu şekilde sınıflandırılırlar;

1)Masal Tekerlemeleri

2)Oyun Tekerlemeleri

3)Tören Tekerlemeleri


Tekerleme Örnekleri:

Al şu takatukaları,takatukacıya götür.Takatukacı takatukaları takatukalamazsa,takatukaları taka tukalatmadan geri getir.

Eller pekmezlenmiş de biz pekmezlenmemişiz.

Bir berber bir berbere bre berber gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş.

Hakkı hakkının hakkını yemiş.Hakkı Hakkı'dan hakkını istemiş.Hakkı Hakkıya hakkını vermeyince Haklı da Hakkı'nın hakkından gelmiş.

İndin dereye silindim silindim çıktım.

Iramazan

Irgatları ıramazan irgadamadan al da gel.

Yağmur yağarsa raylar ıslanır,yağmur yağar saraylar ulanır.

Karnım aç
Karnına kapak aç
Değirmene kaç
Değirmenin kapısı kitli
Heybaşı bitli 

Nacak sapına
İki kes
Bir sana
Biri de bana

Kızın adı Hediye
Ekmek vermez kediye
Kedi gider Kadıya
Kadının kapısı kitli
Hediyenin başı bitli

El el epenek
Elden düşen kepenek
Kepeneğin yarısı
Keloğlan'ın karısı

Incık, mıncık
Sen dur, sen çık
Hasan Hasan
Helvaya basan
Kapıyı kıran
Kızı kaçıran

Değirmene girdi köpek
Değirmenci vurdu kötek
Geldi yedi köpek
Hem kötek
Hem yedi köpek

Ali dayının keçileri
Kıyır kıyır kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur

İçnde bülbül benim olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay biri yıldız
Biri oğlan biri kız

Delmişler, dakmışlar
Bunu böyle yapmışlar
Delmiyelerdi, dakmıyalardı
Bunu böyle yapmıyalardı

Bir ikidir bir iki
Beş altındır, beş, altı
İnanmazsan say da bak
On altı, on altı

Selamün aleyküm
Aleyküm selam
Nereye gidiyon?
Daha gidiyom
Neye gidiyon

Ebe ebe nerede
Su doldurur derede
Dere boyu çalılık
Şu ebe de ne alık
Ebe suya dalamaz
Arasada bulamaz
Ene nene bulamaz
Ben sana küstüm

Mini mini birler
Çalışkan ikiler
Tebmbel üçler
Dayak yiyen dörtler
Beşler makine gibi işler
Altılar altını çaldılar
Yediler yemeğimi yediler
Sekizler seksek olup gittiler
Dokuzlar toktor olup gittiler
Onlar kırmızı donlar

Armudu kestim
Tavana astım
Tap dedi düştü

Ali baksa dum dum
Sakalına kondum
Beş para buldum

Çarşıya gittim
Eve geldim hanım yok
Bebek ağlar beşik yok
Çorba taşar kaşık yok
Ali baba öldü tabut yok

Ooo iğne miğne
Ucu düğme
Filifilince
Kuş dilince

Horoz öttü
Tavuk tepti
Bülbül kızı
Selamına dua etti


Alçık balçık
Sana dedim sen çık

Hakkı Hakkı'dan hakkını istedi
Hakkı Hakkı'nın hakkını vermeyince
Hakkı Hakkı'nın hakkından geldi

Değirmene girdi köpek
Köpeği aldı köpek
Köpeği yedi köpek
Köteği yedi köpek

Kuzu kuzu mee
Bin tepeme
Haydi gidelim
Hacı dedeme
Hacı dedem hasta
Mendli bohça
Kendisi hoca

Kapıdan tavşan geçti mi?
Geçti
Tuttun mu?
Tuttum
Kestin mi?
Kestim
Tuzladım mı?
Tuzladım
Pişirdin mi?
Pişirdim
Bana ayırdın mı?
Ayırdım
Hangi dolaba koydun?
Çık çık dolaba koydum
Haydi al getir
Getiremem
Neden getirimezsin?
Kara kediler yemiş.
Vayı vay, miyav

Ninniler

NİNNİ

Çocuğun uyumasının sağlanması ya da ağlamasının durması için,sade bir dille ve hece ölçüsüne göre ezgili olarak söylenen ürünlerdir.Söyleyeni belli olmayan bu ürünler dörtlüklerden ve nakarat bölümlerinden oluşur.

Ninni Örnekleri:

Huu huu
Dervişler
Hak yoluna gitmişler

Hak yolunda bir pınar
Ne soğulur ne diner

Bunu içen dervişler
Murada ermişler

Uyusunda büyüsün ninni
Mini mini yavruma ninni

Huu huu
Dervişler

Bir gelini almışlar
Kürklerine sarmışlar
Öpüyüp kokuyum derken
Devrik dingile kalmışlar

Ninni benim yavruma ninni
Küçücük yavruma ninni

Hu hu hu kuşu
Derenin tepenin baykuşu

Enginlerde yuvası
Mamalar getirir babası

Yavrum yesin büyüsün
Hem büyüsün hem yürüsün

Mini mini yavruma ninni
Küçücük yavruma ninni

Hu hu hu kuşu
Ben çıkmadım yokuşu

Yokuş bülbül yuvası
Mamalar pişirir hanım ninesi

Yavrum yesin büyüsün
Hem büyüsün hem yürüsün

Mini mini yavruma
Küçücük yavruma hu ninni

Ağıtlar

AĞIT

Doğal afetler,ölüm,hastalık vb.çaresizlikler karşısında korku,heyecan,üzüntü,isyan gibi duyguları ifade eden ezgili ürünlerdir.Ağıt söyleme işine ağıt yakma,ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir.

Ağıt Örnekleri:

Hacı Bey Ağıtı:

Ayvalıktan indim yayan
Dayan hey dizlerim dayan
Ödemişten gelin geldi
Uyan Hacı Beyim uyan

Evlerinin önü kavak
Kavaktan dökülür yaprak
Uyan Hacı Beyim uyan
Elim kına, başım duvak

Az giderim, uz giderim
Dere tepe düz giderim
Uyan Hacı Beyim uyan
Gelin geldim kız giderim

Odasında yanar ışık
Sofrasında gümüş kaşık
Atlayupta geçemedim
Ar ettim kaçamadım

Hizarına hizarına
Kuşlar konmuş mezarına
Hacı Beyin kır atını
Çekin sultan pazarına

Anam ağlar başın diye
Gelin ağlar aşım diye
Küçük kızlar pek ağlıyor
Meclisi güzel kardeşim diye

Viran Erzincan

Sana dedik cansın can,
Enkaz altında nice taze kan,
Sızlar yara akar, damarda kan,
Viran oldu o güzel canım Erzincan...

Gözümde yaşlar oluk, oluk,
Döküldü sokağa hep çoluk, çocuk.
Çığlıklar acı, hava çok soğuk,
Titreme dik dur koca Erzincan...

Bakardım dörtyola mutlu, gururlu,
Nerdesin Selimoğlu, Vakıflar, Urartu.
Burası çiçekler, meyveler, güzeller yurdu,
Bahçede güllerin soldu Erzincan...

Fırat hüzünlü, bülbüller suskun,
On üç Mart doksanikide kırıldı çarkın.
Sendeleyen sarhoştan kalmadı farkın,
Deli olma kendine gel gülüm Erzincan...

Kiminin geliyor boğuk sesleri,
Boşlukta titriyor güzel elleri,
Ezilmiş başları, kırık belleri,
Cani olamazsın vefa Erzincan...

Sana can dedik, can alamazsın,
Bize hep böyle küs kalamazsın.
Umarız bir daha hiç sallanmazsın,
Baharın güz oldu viran Erzincan...

Kar üstünde ateş yanmaz mı sandın.
Bu günlerde ben işte bunu anladım
Allah'ıma dua edip çok yalvardım,
Tanrı aşkına bizi koru Erzincan...

Bu memleket geniş, dar sanmazdık,
Koca dairelere hiç sığmazdık.
Düşman yapsa asla aldırmazdık,
Bir çadıra mahkum ettin Erzincan...

Ayrıldık dostlardan bağrımız yanar,
Kalbimiz hüzünlü, yürekler kan ağlar.
Durdurun bu göçü ağlar, beyler,
Kovma diyarından bizi Erzincan...

Kırkbini verdik karnın doymadı,
Seksen üçte fidyeye asla kanmadı.
Bu İlkbaharda bize hiç acımadı,
Yüzlerce canı rehin aldı Erzincan...

Bu topraklar hasta, içten inliyor,
Kulaklar pür dikkat nabzın dinliyor.
Zamanla ne olacak kimse bilmiyor,
Kadersiz, güvensiz kalan Erzincan...

Dertli Kemal söyler, söyler ağlarım,
Güzel canlara ateş olur yanarım.
Elbet açar gazel döken bağlarım,
Olmadı baharın mutlu Erzincan,

Kara bayramların kutlu Erzincan...

 

Çocuk, Kadın, Erkek Giyim-Kuşamı

GELENEKSEL GİYİM - KUŞAM

Giyim insanın var oluşuyla, öncelikle doğa koşullarından korunmak amacıyla ortaya çıkmış bir olgudur.Geçmişten günümüze çeşitli doğal, toplumsal, etik değerlerin etkisiyle biçim değişiklikleri göstererek bugüne kadar ulaşmıştır.Ancak zamanla biçim farklılıkları gözlenmiştir.Bu çeşitlilikler, ait olduğu toplumun folklorik, sosyo-ekonomik yapısı, yaşanılan coğrafya, kullanılan malzeme, iklim gibi nedenlerle oluşmuştur.

Dünya uygarlığının çok önceki devirlerinde arkaik insanın kendi toplumunda, ait olduğu kabilede sosyal statüsünü belirleyen ve giymek zorunda olduğu giyimi vardır.Aslında bu bir zorunluluktan çok geleneğin insanlara sunmuş olduğu bir yaşam biçimi anlayışıdır. Bu durum sadece üste giyilenler olarak kalmamış, baş süslemelerine de yansımıştır.

Geleneksel öğeler içeren bir giyim-kuşam örneği bize, ait olduğu toplulukla ilgili pek çok bilgi sunabilir.Toplumların yerleşik ya da konar-göçer olup olmadıkları, hangi tarihi olayları yaşadıkları ve etnolojik kökenleri konusunda bilgi verirler.Örneğin bir Türkmen ya da Yörük köyüne gidildiğinde kimin sözlü, kimin nişanlı, kimin dul olduğu başlığından, giydiği renklerden anlaşılır.









 

 

 

İş ve, özel gün giysileri farklılıklar içerir.Düğün yapılan gelin başı ile gerdek sonrası yapılan başlık farklıdır.Köylerden kasaba pazarına gelindiğinde, kimin köyden olduğu giysilerden anlaşılır.Anadolu'da bugün neredeyse aynı köyün mahalleleri arasında bile farklılık gösteren geleneksel giyim-kuşam anlayışına rastlanmaktadır.Bu yüzden de hiçbir sanat tarihçisi,etnolog, halk bilimcisi, halk oyunları derlemecisi, desinatör "Türkiye'nin ulusal giysileri şudur" dememelidir.

Kültür Bakanlığı, Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğünün Halk Bilim Araştırmacılarının yürüttüğü araştırmalar ve çalışmalar sonucunda Anadolu'nun giysiler alanında son derece çeşitlilik içerdiği saptanmıştır.Askerlik, iş gibi nedenlerle yaşadığı çevrenin dışına çıkan erkekler kent kültürüne uyum göstermiştir.

Bu nedenle de saha araştırmalarında, erkek giyim-kuşamına ait bulgulara rastlamak zor olmaktadır.Oysa kırsal yaşamda kadın dışa kapalı kalmaktadır.Kendi toplumunun yaşam biçiminde geleneklerine göre giyinir.Süslenme gereksinimlerini gelenekte gördüğü ne ise, o şekilde karşılar.Çocuk giysileri de cinsiyete bağlı olarak belirli bir yaşa kadar özen taşır.Nazar anlayışı başlık ve giysilere takılan nazarlıklarda göze çarpar.

Geleneksel yaşamda her kuşak kendinden önceki kuşağı izleyerek bu giyim-kuşam anlayışını, günümüze taşır.Ancak giyim-kuşam anlayışında hiçbir değişimin olmadığını söylemek mümkün değildir.En azından malzeme değişmekte, işçilik eski özenini yitirmekte, yaşanan günün koşulları farklı biçimleri doğurmakta ya da başka modalardan etkileşim gözlemlenmektedir.

Kırsal yaşamda kadınlar vakitlerinin büyük bir kısmını çalışarak geçirirler.Bu açıdan bakıldığında günlük yaşam ve iş giysileri farklılıklar gösterir.Ancak özel gün giysileri ve başlıklar düğünler nedeniyle görülür.Anadolu'da bir genç kızın sözlenmesiyle yapılan "baş düzeni" sosyal statüsünü belirler ve evlilik, olgunluk, yaşlılık dönemlerinde bu önemini kesintisiz korur.

Kültür Bakanlığı HAGEM, geleneksel giyim-kuşam anlayışında görülen bu farklılığı, Maddi Kültür Şubesi Folklor Araştırmacıları tarafından yapılan araştırmaları yayına dönüştürmektedir.Her gün değişime uğrayan Folklor (Halk Kültürü) öğeleri arasında yer alan ve Maddi Kültür konusu olan giyim-kuşam anlayışı da bu değişimden etkilenmiştir.

Kurulduğu 1966 yılından günümüze kadar yapılan saha araştırmalarından elde edilen çok sayıda negatif ve dia-pozitif koleksiyonuyla, Türk Kültüründe önemli bir yere sahip olan HAGEM - İhtisas Arşivi; bu konuda çalışma yapan kişi, kurum ve kuruluşlara bilimsel çalışmalarında yardımcı olmaktadır.

Saha araştırmaları sonucunda Bursa, Manisa, Sivas, Aydın, Gaziantep, Çorum illerinden derlenen bilgiler katalog halinde yayınlanmıştır.Bu kataloglarda her ilin farklı özellikler içeren köylerine gidilerek, orijinal giyim-kuşam parçaları, giyim tarzları tespit edilmiş ve giysilerin 1/1 ölçeğinde dikiş kalıpları çıkartılmış ve bunlar yayınlarda 1/5 ölçeğinde yer almıştır.Bu çalışma çerçevesinde, 25 ilde kıyafet konulu araştırmalar yapılmış ve bunların yayın çalışmaları devam etmektedir.

A black dog; Size=240 pixels wide

Takılar ve Süsler

Süslenme, süs ve takı kullanma; ilk çağlarda bir inanca dayalı olarak veya süslenme gereksinimi nedeniyle ortaya çıkmış ve gelenekselleşerek günümüze kadar gelmiştir.Küçük topluluklar halinde yaşayan kabilelerin kendi örf, adet, görenekleri doğrultusunda yaşadıkları coğrafi çevreden temin edebildikleri doğal malzemelerle tasarladıkları takılar geleneklerle de bütünleşip, sembolik anlamlar yüklenerek günümüze ulaşmışlardır.

Taş, metal, ağaç, kemik, kumaş, cam gibi temel maddelerin yanı sıra, artık malzemelerden de elde edilen birçok takı güçlü bir kültürel birikimin geçmişten günümüze yansıyan örnekleridir.Geleneksel giyim-kuşamı bütünleyen takı kullanma ve süslenme geleneği geleneksel yaşamı sürdüren toplumlarda günümüzde hala devam etmektedir.

Anadolu da özellikle düğün törenleri sırasında gözlemlenen takı kullanma ve süslenme geleneği bu törenler sırasında kişilerin önem sırasına ve törenin önemine göre değişmektedir.Örneğin kına gecesinde gelin süslenmez onun yerine kız evinden başka bir genç kız gelin gibi giyinir, takılarını takar ve süslenir.Bir genç kızın evlenmeden önce süslenmesi hoş karşılanmaz, ancak evden çıkacağı gün geçmişte daha çok nazar inancına bağlı olarak günümüzde ise güzel görünme  amaçlı süs yapılmaktadır.

Süslenme ve takı kullanma geleneği kadınların yanı sıra çocuk ve yetişkin erkeklerde de görülen bir olgudur.Günümüzde unutulan ve unutulmaya yüz tutmuş geleneklerimize rağmen takı kullanma, süslenme son günlerde ilgi gören otantik moda kavramışla bütünleşerek devam etmektedir.

Sandıklarda kalmış Barak giysisi - Gaziantep

A cat; Size=240 pixels wide