|
 |
Biz Yaşadıgımız Sürece Kültürümüze ve Sanatımıza Her zaman ve daima sahip Cıkacagız...
|
 |
Dil
Halk Kültürleri
Türkçe, Türkiye nüfusunun %90'inin anadilidir.Konuşulan
diğer diller arasında çeşitli Kafkas ve Kürtçe diyalektler,Arapça,Rumca,Latin ve Ermenice gibi 70 kadar dil
ve diyalekt yer alır.
Türkiye Türkçesi,Ural-Altay dil birliğinde yer alan Türk dil topluluğunun zamanla
evrime uğramış güneybatı kolunu temsil etmektedir. Bu dilleri konuşan topluluklar Orta Asya'dan doğu
ve kuzeydoğuya, özellikle de batıya doğru yayılmışlardır.
Türkçe çok eski yıllardan
beri Orta İran'ın çok çeşitli dil ve lehçelerini etkilemiş,Kafkaslar ve Anadolu'dan da kimi Hint-Avrupa
kökenli dilleri uzaklaştırmıştır.İslamiyet'in kabulü ile Türk dili üzerinde bir yandan Arapçanın
bir yandan Farsçanın etkileri belirginleşmiştir.
19.yüzyılın sonlarından itibaren ise
Türk lehçelerine dayanan,Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Kazak Türkçesi gibi çağdaş Türk yazı dillerinin
oluşumu söz konusudur.Türkçe bugün yeryüzünde konuşulan ortalama 4000 dil arasında, en fazla ve en yaygın
konuşulan yedinci dildir ve iki yüz milyonun üzerinde insan tarafından konuşulmaktadır.
Türkler 8.yüzyıldan bu yana birçok yazı dili kullanmakla birlikte en fazla Göktürk,Uygur,Arap
ve Latin alfabelerini kullanmışlardır.Cumhuriyetin kurulup, milli birliğin sağlanmasından sonra,özellikle
1923-1928 yılları arasında Türkiye'de en çok alfabe sorunu üzerinde durulmuştur.
Yeni Türkiye'yi
çağdaş uygarlık düzeyine eriştirebilmek için Batı kültüründen de yararlanılması gerektiğine
inanan cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bu amaçla 1928 yılında Arap alfabesinin yerine,Türkçenin ses
düzenine uygun olarak hazırlanan Latin harflerinin kabul edilmesini sağlar.
Dil İnkılabı, Atatürk'ün 1932 yılında dili sadeleştirmek
amacıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurmasıyla sürmüştür.Kurulusundan bir süre sonra Türk Dil Kurumu adini
alan cemiyetin çalışmaları olumlu sonuçlar vermiş,Türk dilinin Arapça,Farsça kelimelerden arındırılıp
sadeleşmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır.
Türk Dil Kurumu bugün,1983 yılında
kurulan Atatürk Kültür,Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesinde,tüzüğü yeniden düzenlenmiş olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.Türkçenin
sadeleştirilmesi,zenginleştirilmesi ve güzelleştirilmesi bu kurumun görevleri arasındadır.
Türk
diliyle ilgili olarak günümüze kadar yapılan olumlu çalışmaların en önemli sonucu, 1932 yılından
önce yazı dilinde %35-40 civarında olan Türkçe sözcük kullanma oranının, bugün %75-80'lere ulaşmış
olmasıdır. Bu olgu Atatürk'ün yaptığı Dil İnkılabı'nın halka mal olduğunun
en önemli kanıtıdır.
Halk Etimolojisi
1)Köken Bilim 2)Bir Kelimenin Kökeni
Kök,sözcüğün anlamı ve yapısı bakımından daha küçük parçaya
ayrılamayan bölümüdür.
Örneğin;"başlangıç"sözcüğünde kök baş'tır.Bundan önce 'la'
ekiyle başla eylemi, "n" ekiyle yeni bir eylem,"gıç"ekiyle de eylemden yeni bir ad oluşmuştur.Kök olan
'baş' ile bundan türetilen sözcükler arasında anlam bağlantısı vardır.
Kök sözcükler,anlamları açısından;
1)Ad kökleri 2)Eylem kökleri ;olmak üzere ikiye ayrılırlar
Lehçeler - Ağız (Şive) - Jest ve Mimikle İfade
Lehçe
Bir dilin tarihi,bölgesel,siyasi sebeplerden dolayı ses,yapı
ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu diyalekt.Kırgız Lehçesi,Kazak Lehçesi vb.
Ağızlar (Şiveler)
Şive:Bir dil veya lehçenin daha az konuşma farkları gösteren ve
bölgeden bölgeye veya şehirden şehire değişebilen küçük kollarına denir.
Jest ve Mimikle İfade
Jest ve Mimik:Herhangi bir şeyi açıklamak için genellikle el,kol veya
baş ile yapılan içgüdüsel veya iradeli hareketlere jest,yüz ifadesine ise mimik adı verilir.
Sözcük Hazinesi
Adlar
Varlıkları tanıtmak,onları diğerlerinden ayırmamıza
yardımcı olmak amacıyla kullanılan sözcüklere tür bakımından "ad"denir.Sözcükler,tür açısından
ikiye ayrılır:
1)Adlar 2)Eylemler
Ad Soylu Sözcükler:Ad,zamir,sıfat,zarf,edat,bağlaç,ünlem.
Ad anlamlı sözcükler,bize nesneleri,duyumları,sezgileri,olguları tanıtırlar.Adlar
somut ya da soyut olabilirler.Kitap, su, mutluluk, güzel vb.
Sözlük
Bir dilin bütün veya belli bir çağda kullanılmış kelime ve deyimlerini
alfabe sırasına göre alarak tanımlarını,yapan,açıklayan ve başka dillerdeki karşılıklarını
veren eser,lügat.
Argo
Bir sözcüğün dar sosyal gruplarca kullanılan mecaz anlamıdır."Temizlemek"
sözcüğü "öldürmek,parasını almak" anlamında kullanılır.
Ses Yansıması
Doğadaki seslerden türetilmiş sözcüklerdir.
A)Nesnelerin seslerden türetilmiş sözcüklerdir:Tık,tak,pat,çat,küt,güm...
B)Hayvan sesleri:Me,hav,miyav,hır...
C)İnsan sesleri:Fış,hor...
Gün-Hafta-Ay Adları
GÜN,HAFTA ve AYLARIN ADLANDIRILIŞI:Haftanın günleri herkesçe "resmi"
adları ile bilinmekle birlikte,bölgelere,kasabalara göre özel adlar taşıyan günler vardır.Örneğin,Denizli'nin
Çal İlçesinde Perşembe günü Cuma akşamı,Pazar günü gireği, Çarşamba günü ışıklı
olarak adlandırılmaktadır.Günlerin bu şekilde değişik isimler alması bölgede ticaret merkezi
olarak Pazar kurulan yerlere göre olmaktadır.
Gün Adlarına Diğer Bir Örnek ( Uşak- Dişkaya Köyü ):
Pazar:Girey
Pazartesi:Gula Bazarı
Salı:Gula
Bazar Ertesi
Çarşamba:Eşme Bazarı
Perşembe:Cumaşamı
Cuma:Cuma
Cumartesi:Cumartesi
Yaşamlarını çiftçilik ve hayvancılık ile sürdüren toplulukların
takvimleri mevsimlerin ve her mevsimin içindeki bölümlenmelerin yıl içinde, her defasında aynı hava şartlarına
rastladığı bir düzende olacaktır;nitekim bu çevrelerin halk takvimleri güneş takviminden pek farklı
değildir;aynı ilkeye dayanır. Ancak ayların adlarında ve bölümlerinde,türlü etkenlerden gelme çeşitlenmeler
görülür.Örneğin Denizli'nin Çal İlçesi'nde her mevsim iki aydan oluşmak koşuluyla yıl sekiz aya bölünmektedir.
Bahar Mart (22 Mart - 5 Mayıs) / Hıdırellez (5 Mayıs - 21
Haziran)
Yaz Gündönümü (22 Haziran - 13 Ağustos) / Ağustos (14 Ağustos
- 21 Eylül)
Güz Güz (22 Eylül - 5 Kasım) / Kasım (6 Kasım - 21 Aralık)
Kış Zemheri (22 Aralık - 31 Ocak) / Karakış (1 Şubat
- 21 Mart)
Giresun'da ayların daha farklı adlandırıldığını
görüyoruz:Zemheri (Ocak),Gücük (Şubat),Mart (Mart),Abrul (Nisan),Mayıs (Mayıs),Kiraz (Haziran),Orak (Temmuz),Ağustos
(Ağustos),Haç Ayı (Eylül),Avara (Ekim),Koç Ayı (Kasım),Karakış (Aralık).
Halk takvimlerinin
çoğunda kış aylarından birini, ya da birinin bir bölümünü gösteren Karakış deyimindeki kara
sıfatı olumsuzluk anlamı yüklenmiştir. Bu dönem köylünün iş göremediği ve en çok sıkıntılı
günlerini anlatan dönemdir. Avara olarak anlatılan dönem ekim işlerinin bitip çiftçinin boş kaldığı
zamandır.
Birçok yöre takviminde şubat öteki aylara oranla kısalığı bakımından
Gücük olarak adlandırılmıştır.Ekim, hayvancılık, meyvecilik işlerinin yapıldığı
zamanlara göre takvimlerin deyimleri oluşmuştur:Koç Ayı (Koç Katımının yapıldığı
ay),Orakayı Kiraz ayı gibi.
Anadolu takvimlerinde koç katımını gösteren dönemlerden başka döl
dökümü,kuzu ayı (Kars'ta Mart için) döl başı deyimleriyle de belirli mevsim bölünmeleri gösterilmiştir.Bu
dönemlerin resmi takvimde aynı aylara veya dönemlere rastlaması düşünülemez.
Yılın mevsimlere bölünmesindeki en yaygın kural: yılı kasım
ve hıdırellez olarak ikiye bölmektedir. Kasım, resmi takvim takvimindeki Kasım ayı başında
başlar 6 Mayıs'a kadar sürer,Hıdırellez ise 6 Mayıs'ta başlayıp Kasım'a kadar sürer.
Anadolu'nun doğu bölgeleriyle, öteki bölgelerde özellikle Alevi topluluklar arasında
nevruz (22 Mart, eski Martın dokuzu) yılbaşı sayılır.Bu tarih, ilkbaharın başlangıcı
olarak bir çok kültürde yılbaşı sayılmıştır.Doğu Anadolu geleneklerinde nevruzu, Nuh
Peygamberin gemisinden çıkıp Ağrı'nın tepesinden yanındakilerle Sürmeli Çukuru'na indiği
gün sayma inanışına rastlanmaktadır.
Narlıdere Tahtacılarının inanışlarına
göre ise Nevruz Hazreti Ali'nin dünyaya geldiği gündür;Nevruzla yaz günleri başlar.Tanrı yaz günlerini uzun
yaratmış "bitmeyen işler" bitsin diye, kış günlerini kısa yaratmış "yetmeyen yemekler"
yetsin diye.
Ayrıca Tahtacılar,Cuma gününü Hz.Ali'nin doğum günü olarak kabul ederler.Anadolu'nun birçok
yerinde kıştan yaza doğru gelinirken birer ay aralıkla dokuza,yediye,beşe,üçe,bire diye gösterilen
günler vardır.
Bu günler dokuzdan başlayarak sırasıyla Gaziantep'te;yediye ocağın
sonu ile Şubatın üç haftası; beşe Şubatın sonu ile Martın üç haftası; üçe, Martın
sonu ile Nisanın ilk haftası bire ile Nisanın sonu ile Mayısın ilk haftalarını gösterir.
Bu
deyimlerdeki dokuza, yediye...sayıları,yeni ayın doğacağı günlere kaç gün kaldığını
gösterir.Türk halk takviminde rastlanan bu gelenek 1551 tarihinde Osmanlı ülkesinde yazılmış bir Arapça
-Türkçe sözlükte tespit edilmiştir.Orada kânûn-ı evvel (Aralık) ayı için dokuza deyimi kullanılmıştır.Yılın
bölünmesi de aynı zamanda yıldızlarla ilişkilidir.Ülker yıldızı Kasım ayı başında
görünmeye başlar,Mayıs (Hıdırellez) ayından itibaren görünmez olur.
Küfürler
Sövme,sövmek için söylenen söz,sövgü.Tanrının varlığı ve birliği
gibi dinin temellerinden sayılan inançları inkar etme ve bu yolla söylenen söz.
Lakaplar
İSİMLER,TAKMA ADLAR VE KONMA NEDENLERİ
İsimler ve takma
adlar bir arada yaşayan insanları daha kolay tanımaya, birbirinden ayırt etmeye yarayan simgelerdir.Bayan
isimleri genellikle yumuşak tatlı,melodili,kulağa hoş gelen ve insanın hoşuna giden sözcüklerden
oluşmaktadır.Erkek isimleri ise erkek kimliğine daha uygun düşen sert sözcüklerden meydana gelmektedir.Bu
sözcükler, erkeklerin yaşam biçimindeki gibi kuvveti simgelemektedir.Takma adlar,kişilerin kimlerden olduğunu
ayırt etmede daha belirleyici unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Takma adların
doğuş nedenleri arasında meslek,çalışkanlık,tembellik, yerleşim merkezi, etnik köken, kıskanma
duygusu, gıpta duygusu, fiziksel özellikler,çevreye karşı tutum,aileyle ilgili geçmişten gelen söylem
gibi nitelikler yer almaktadır.
Türkiye'nin her tarafından Takma adlar ve konma nedenlerine örnekler şöyle sıralanabilir.
Acaroğulları: "Acar" soyadından ileri gelmekte, aynı aileden
gelen tüm bireyleri anlatmaktadır.
Akbabalar: Soyadı "Akbaba" olan ailenin bireylerine denir.
Almanyalılar:
Bir süre Almanya'da kaldıkları için bu adla anılırlar.
Amet Çavuşlar:Askerde çavuş
olarak görev yaptığından dolayı bu adla tanınırlar.
Arabacı Yaşar:At
arabasıyla geçimini sağladığından dolayı denir.
Ballıklı Sütçü Hasan:Ballık
köyünden gelme olup süt sattığı için bu adla anılır.
Bekçiler:Aile büyüğünün mesleği
bekçilik olduğu için.
Belbeller:Aile büyüğü berberlik yaptığı için.
Calgıcı
Arif:Düğünlerde çalgıcılık yaptığı için.
Çargan Hatçe:Çok konuştuğu
için.
Değirmenciler:Köylerinde değirmenleri olduğu için.
Elektrikçi Selimler:Selim
isimli kişinin aile boyu bu işi yapması nedeniyle böyle anılmaktadır.
Ezan Dede:Ezana
on dakika varken camiye gittiği için.
Fırıncılar:Fırınları olduğu için.
Gölemenliler:Gölemen köyünden geldikleri için.
Habeş Osman:Ne yaptığını
tam olarak bilemediği için.
Karabıyık Mustafa:Kara bıyıklı olduğu için.
Koreliler:Aile büyüğü Kore'de savaştığı için.
Kürt Yusuf:Kendisinin
hangi kökenden geldiğini anlayabilmek için.
Lümbeli Mustafa:Lümbe köyünden geldiği için.
Pomak
Ahmet:Pomak olduğunu belirtmek için.
Sağarların Fatma:Babası sağır olduğu
için.
Seyde Ağalar:Çok malları olduğu için.
Şişko Fadime:Çok şişman
olduğu için.
Tatarlar:Tatar kökenli olduğu için.
Tekel Hatçe:Sürekli Tekel'e gidip
mal aldığı için.
Tilki Remzi:Kurnaz olduğu için.
Topal Sülko:Topal Süleyman
anlamında.
Topçu Mustafa:Top diktiği için.
Torunlar:Torunuyla gezerken herkesin ilgisini
çektiği için.
Uzun Caferler:Çok uzun boylu olduğu için.
Yılanlı Karı:Kadının
içinde yılan olduğuna inanıldığı için.
Sedirlinin Aziz Efendi / Yağcıların
Ahmet Ağa
Kıl boyunun Ali Efendi / Çıravzın Ali
Tahta Pıcağın Ömer
Yorgansızın Üssün Oyma kapılının Hüseyin
Altı aylığın Ali Bey
Bedensel Hareketler Dışında Haberleşme
El yüz dudak hareketlerinin dışında iletişimi sağlamak amacıyla
belirli normlar çerçevesinde yapılan haberleşmelerdir.Örneğin;Kızılderililerin kullandıkları
dumanla haberleşme gibi.
Değişik Konuşmalar:İki ya da daha fazla kişinin iletişimi
sağlamak üzere birlikte oluşturdukları şifreli konuşmalardır.Örneğin;kuş dili vb.
Şiirler
Şiirler
Şiir Sanatı
Dildeki anlam,ses ve ritim öğelerinden yararlanarak
bir duygu,düşünce ya da olayı, yoğun ve sıra dışı anlatma sanatı olarak tanımlanabilir.İnsanoğlunun
en eski ve kendine özgü anlatı türlerinden biri olması nedeniyle,bugüne kadar şiirin pek çok tanımı
yapılmış,ama hiçbirinin bu kavramı tam olarak açıklayamadığı görülmüştür.
Bu
tanımlardan en yaygını, şiiri düz yazının karşıtı olarak gösteren tanımdır.Bir
başka deyişle şiir düzyazıyla anlatılamayan duygu ve düşüncelerin ses uyumlarıyla,kulağa
hoş gelecek biçimde oluşturulan dizelerle anlatılmasıdır.
Ama bu tanım manzumeyi de
kapsar.Şiiri manzumeden ayıran özellik ise,manzumenin yüzeysel ve sıradan olmasına karşılık,şiirin
yoğunluk ve derinlik taşımasıdır. Ölçü ve uyak,çağlar boyunca şiirin en ayırıcı
niteliği olarak kabul edilmiştir.
Ne var ki, yalnızca ölçü ve uyakla şiir yaratılamayacağı
gibi,özellikle 20. yüzyılda ölçü ve uyak kullanılmadan da çok başarılı şiirlerin yazıldığı
görüldü.Bunun sonucunda düzyazının nerede bitip nerede başladığı önemli bir sorun olarak ortaya
çıktı.
Düzyazıda dil yalnızca bir bildiri iletmenin amacıdır;bildiri iletildikten sonra
sözcüklerin anlamı kalmaz.Şiirde ise vurgu, sözcüklerin aktardığı bildiri kadar sözcüklerin üzerinde
de yoğunlaşır.Yani şiir de neyin söylendiğinden çok nasıl söylendiği önemlidir.
Destanlar
Aşık edebiyatında destan,aşıkların sevgilerini,kahramanlık
olaylarını,günlük olaylarla ilgili kimi durumları ve bazı acıklı olayları anlattıkları,biçim
olarak halk edebiyatı türlerinden koşmaya benzeyen,koşmadan dörtlük sayısı,konu,anlatım ve ezgi
yönünden ayrılan halk şiiri.Kafiye şeması (abab),(cccb),(eeeb) şeklindedir.
DESTAN ÖRNEKLERİ
Köroğlu Destanı'ndan
(Köroğlu'nun Rus muharebesinde askerine söylediği)
1
Yiğit olan gümbür gümbür gürlesin Yiğidi doğuran ana bin yaşa Ağ
göğdede kızıl kanlar şorlasın Yiğidi doğuran ana bin yaşa
Davlumbazlar yeğde yeğde uranda Çarkacılar sağlı sollu dönende Eğri
kılınç ağ göğdeyi bölende Yiğidi doğuran ana bin yaşa
Gel'e beyler cengi harbi çalınsun Çamlıbel askeri ayrı bölünsün Gece
gündüz zarbı meydan kurulsun Yiğidi doğuran ana bin yaşa
Asıl koç yiğitler busuda saklı Belleri kılınçlı eli mızraklı Hep
şahin bakışlı arslan sıfatlı Yürü kan içenler hep binler yaşa
Köroğlu der bugün burda duralım Sabah olsun zarbı meydan kuralım Akan
kandan dolu şarap uralım Yürü deli Hoylu'm sen binler yaşa
2
Yiğitler silkinüp ata binende Derelerde aç kurtlara ün olur Yiğit olan
döne döne döğüşür Kötüler de attan düşer kan olur
Bir yiğit okunu almış eline Başın komuş yiğitliğin
yoluna Kalkan paralana zırhlar deline Kanlı gömlek koç yiğide don olur
Bir yiğit okunu almış atıyor Ak elleri kızıl kana batıyor Bir
kötü yoldaşın komuş gidiyor Kaçma kötü kaçma şimdi dön olur
Hasım da çağırır figan ağıtlar İman ehli birbirini
öğütler Boydan boya demir donlu yiğitler Çalar cidasını kahraman olur
Köroğlu da der ki kalmayın n'ç'r Serçenin gönlünden şahinlik geçer
Şahini görünce ormana kaçar Gider tenhalara kahraman olur
3
Hemen Mevl' ile sana sığındım Arkam sensin kal'am sensin dağlar
hey Senden gayrı yoktur kolum kanadım Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Sana derim sana hey ulu yaylam Nasıl başım alup bu ilden gidem Okum
senden yayım sendendir cıdam Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Hep sınadım Osmanlı'nın alını Bulamadım bir gez
gönlüm alanı Anacığım sevdiğimin halını Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Yüce yüce tepesinden yol aşan Gitmez oldu günlümüzden endişen Mürüvvetsiz
beyden yeğdir dört köşen Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey Köroğlu der tepelerden bakarım Gözlerimden
kanlu yaşlar dökerim Bunca yıldır hasretini çekerim Arkam sensin kal'am sensin dağlar
4
Mert dayanır n'mert kaçar Meydan gümbür gümbürlenir Şahlar ş'hı
div'n açar Meydan gümbür gümbürlenir
Yiğit kendini öğende Oklar menzili döğende Şeşber kalkana
değende Meydan gümbür gümbürlenir
Ok atılır kal'asından Hak saklasın bel'sından Köroğlu'nun
n'rasından Meydan gümbür gümbürlenir.
Türküler
TÜRKÜ
Türkiye'nin sözlü geleneğinde,bir ezgi ile söylenen halk şiirinin
her çeşidini göstermek için en çok kullanılan ad "türkü"dür.Özel durumlarda ya da ezginin,sözlerin çeşitlemesine
göre ninni,ağıt,deyiş,hava adları da kullanılmaktadır.
Türkü Örnekleri:
Notalandırılmış Türkü Örneği
AMANIN YEŞİL DERE
Türkünün Adı:Amanın Yeşil
Dere
Derleniş Yeri:İnegöl'ün Hamzabey Köyü
Notaya Çeviren:Hasan Yörenç / İnegöl
Lisesi Müzik Öğretmeni
Dağdan indirdim kurdu, Atım terledi durdu. Yarinden ayrılanın Olmasın
yeri yurdu
Amanın yeşil dere yar gitti askere, Körolası çavuş ver yare tezkere.
Radiyamın
pili var, Kenarında zili var. Oğlanların cebinde, Kızların mendili var.
Nakarat
Hani benim dondurmam Eski yari andırmam Yeni yarin üstüne Bir damla yaş
kondurmam.
Nakarat
Çeşme başında taşlar Yarim çamaşır aşlar Kaldır
yarim şapkanı Görünsün keman kaşlar.
Nakarat
Kahvenin önünden geçtim Bir fincan kahve içtim Kahvecinin oğluyla Bir sene
dalga geçtim
Nakarat
Kaşların kalem yarim Param yok alam yarim Akşam sel'mın geldi Aleyküm
sel'm yarim.
Nakarat
Haydi gidelim yarim Çarşamba pazarına İkimizi koysunlar Aşıklar
mezarına
Nakarat
Ak keçinin ayranı Gelen kurban bayramı Gönder çavuş yarimi Burda
yapam bayramı.
Nakarat
Notalandırılmamış Türkü Örneği
Mehmet Türküsü
Bilmez idim, zalim düşmüş peşime Al kanım
akıyor, bakın yüzüme, Su dökülmez artık taze gülüme, On yedi yaşımda yandım anneler.
Nişan oldum annem gittim askere, Bekliyordum günlerimi tezkere, Nişanlım
vermişti bana bir hediye, Katilim ağabey, yandım anneler.
İsmim Mehmet idi, soyadım Coşar, Zalim ağabeyim vurmaya koşar, Al
kızıl kanlarım sel gibi coşar, Nişanlım karalar giysin anneler.
Pozantı'da indi ağabeyim bekler, Zalim ağabeyi anma bana yeter, Kurulmuş,
bahçede bülbüller öter, Murada ermeden öldüm anneler
Otobüse bindim indim Digor'da, Dikenli köyünün düştüm yoluna, Harap olup düştüm
elin diline Bir çiçek misali soldum anneler.
Maraş'ın içinde vurdular beni, Talihsiz annem de evde bekledi, Bütün komşularım
talihsiz dedi Karalı yazıma bakın anneler.
Kıtama geldim bende sevindim, Yazdım mektubum postaya verdim, Annem, gençken
neden gülmedim? Talihsiz oğluna yansın anneler.
Talihsiz annem beni beklerdi, Nişanlım duyunca karaları giydi, Zalim
ağabeyim canımı yedi, Gülmeyen asker yansın anneler.
İznini alınca telgraf çektim, Düştüm yollara ben de sevindim, Çileli
askerin yasın tutun, Toros dağlarında yandım anneler.
Saat birde geldim gören olmadı, Anama babama diyen olmadı, Benim gibi
kimse acı ölmedi, O zaman kurşun yedim anneler.
Maniler
MANİ
Söyleyeni belli olmayan,genellikle 7'li hece ölçüsüne göre söylenen
dörtlüklerdir.Doğu Anadolu'da mani yerine bayatı sözü de kullanılmaktadır.Uyak düzeni a -a -b -a şeklindedir.
Mani Örnekleri:
Yüzümde çifte benler, Hayran oldu görenler Bilmem nasıl vazgeçe., Sana gönül
verenler.
Maşrapanın kalayı, Kızlar çeker halayı, Allah için söyleyin, Var
mı aşkın kolayı.
Duvağı telli gelin, Gümüşten elli gelin, Buğulu gözlerinden Sevdiğin
belli gelin.
Yıldırım vurdu bizi, Dal gibi kırdı bizi, Araya girdi
düşman, Dağlar ayırdı bizi.
Gün kavuştu ırakta, Gözüm karada akta, Herkesin yari geldi, Benim
yarim uzakta.
Ekim ektim düzlere Diken oldum gözlere İşte ben gider oldum Ayaş
kalsın sizlere
Toprağında taşında, Benleri var kaşında, Sen bahar
içindesin, Bense ömrüm kışında.
Karşıdaki gök ekin Aldırdım elimdekin Her soran benzim sorar Sormazlar
kalbimdekin
Su içtim kana kana, Sular akar ne yana, Yüzün birgün görmedim, Bilmem gidem ne
yana.
Kara tavuk olmadın mı Dallara konmadın mı Şebek yüzlü kaynanam Sen
gelin olmadın mı.
Kına Gecesinde Söylenen Maniler:
Merdiven indirdiler Saltana bindirdiler Kızım
seni kahır eline gönderdiler Ağlar silinir, silinir ağlar.
Merdivenin altı kuyu Kulaçladım altı suyu Kız ananın eski
huyu Ağlar silinir, silinir ağlar.
Odlarda yeri kalan Menciliste yeri kalan Sofralarda eli kalan Ağlar silinir,
silinir ağlar.
Atladı gitti eşiği Sofrada kaldı kaşığı Kız
ananın aşığı Ağlar silinir, silinir ağlar.
Gelin geldi evimize Şenlik kuruldu köyümüze Hoş geldin allı gelin Sefa
geldin pullu gelin
Eğer gelinim iyi olursan Biz de seni överiz Kötü olursam gelinim Hepimizde
döveriz.
Eğer gelinim iyi olursan İşte dip bacak Kötü olursan gelinim Baltaynan
nacak.
Kızım kınan kutlu olsun Benda dilin tatlı olsun Çağırın
gelsin kızın anasını Kız gelin oldu görsün.
Baban çarşıya vardı mı Alını yeşilini aldı
mı Şuda kızıma dedi mi Haydi kızım kutlu olsun
Burada dilin tatlı olsun Merdivenin altı kuyu Kulaşladım aldım
suyu Kız ananın eski huyu
Haydi kızım kınan kutlu olsun Burada dilin tatlı olsun Çağırın
gelin kızın anasını Kızı geldin oldu görsün
Hani bu kızın anası Önünde mumlar yanası Çağırın
gelsin kızın anası Kız gelin oldu görsün
Allah muradını verdi bugün Anasını kızsız koyan Evlerini
ıssız koyan Testisini susuz koyan
Çağırın gelsin kızın anası Kızı gelin oldu
görsün Allah muradını verdi bugün
Merdivenden indirdiler Saltanata bindirdiler Kahır evine gönderdiler Haydi
kızım kınan kutlu olsun
Burada dilin tatlı olsun Çağırın gelsin kızın anasını Kızı
gelin oldu görsün Allah muradını verdi bugün
Atladım çıktım eşiği Sofrada kaldı kaşığı Kız
anasına danışır mı? Haydi kızım kınan kutlu olsun
Hem orda hem burada dilin tatlı olsun. Mercimek ektim bitti mi Ankara yolunu
tuttu mu Durun bakın anasına
Kızını unuttu mu, Haydi kızım kınan kutlu olsun Haydi
kızım kınan kutlu olsun Hem orada, hem burada günün mutlu olsun.
Davulcu Manileri:
Ramazan'ın onbeşinden sonra davulcular bahşiş
toplarlar, toplarken de şu manileri söylerler:
Davulumun ipi kaytan, Kalmadı sırtıma mintan, Virin ağlaar bahşişim, Alayım
sırtıma mintan
Ne uyursun ne uyursun, Bu uykudan ne bulursun, Al aptesti kıl namazı Cenneti
alayı bulursun.
Hayalıklar halayıklar Ocak başında uyuklar Davulumun sesini
duyunca Pirincin daşını ayıklar.
Yeni cami direk ister Bunu söylemeye yürek ister Benim karnım toktur ama Arkadaşım
börek ister.
Tekerlemeler
TEKERLEME
Daha çok çocuk geleneklerinde yer alan
baş uyak ve uyaklarla elde edilen,ses ve sözcük benzerliğine göre sıralanan söyleyeni belli olmayan ürünlerdir.Şu
şekilde sınıflandırılırlar;
1)Masal Tekerlemeleri
2)Oyun Tekerlemeleri
3)Tören
Tekerlemeleri
Tekerleme Örnekleri:
Al şu takatukaları,takatukacıya
götür.Takatukacı takatukaları takatukalamazsa,takatukaları taka tukalatmadan geri getir.
Eller pekmezlenmiş de biz pekmezlenmemişiz.
Bir berber bir berbere bre berber gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş.
Hakkı hakkının hakkını yemiş.Hakkı Hakkı'dan hakkını
istemiş.Hakkı Hakkıya hakkını vermeyince Haklı da Hakkı'nın hakkından gelmiş.
İndin dereye silindim silindim çıktım.
Iramazan
Irgatları ıramazan irgadamadan al da gel.
Yağmur yağarsa raylar ıslanır,yağmur yağar saraylar ulanır.
Karnım aç Karnına kapak aç Değirmene kaç Değirmenin kapısı
kitli Heybaşı bitli
Nacak sapına İki kes Bir sana Biri de bana
Kızın adı Hediye Ekmek vermez kediye Kedi gider Kadıya Kadının
kapısı kitli Hediyenin başı bitli
El el epenek Elden düşen kepenek Kepeneğin yarısı Keloğlan'ın
karısı
Incık, mıncık Sen dur, sen çık Hasan Hasan Helvaya basan Kapıyı
kıran Kızı kaçıran
Değirmene girdi köpek Değirmenci vurdu kötek Geldi yedi köpek Hem kötek Hem
yedi köpek
Ali dayının keçileri Kıyır kıyır kişniyor Arpa
saman istiyor Arpa saman yok Kilimcide çok Kilimci kilim dokur
İçnde bülbül benim olsa İki kardeşim olsa Biri ay biri yıldız Biri
oğlan biri kız
Delmişler, dakmışlar Bunu böyle yapmışlar Delmiyelerdi,
dakmıyalardı Bunu böyle yapmıyalardı
Bir ikidir bir iki Beş altındır, beş, altı İnanmazsan
say da bak On altı, on altı
Selamün aleyküm Aleyküm selam Nereye gidiyon? Daha gidiyom Neye gidiyon
Ebe ebe nerede Su doldurur derede Dere boyu çalılık Şu ebe de
ne alık Ebe suya dalamaz Arasada bulamaz Ene nene bulamaz Ben sana küstüm
Mini mini birler Çalışkan ikiler Tebmbel üçler Dayak yiyen dörtler Beşler
makine gibi işler Altılar altını çaldılar Yediler yemeğimi yediler Sekizler seksek
olup gittiler Dokuzlar toktor olup gittiler Onlar kırmızı donlar
Armudu kestim Tavana astım Tap dedi düştü
Ali baksa dum dum Sakalına kondum Beş para buldum
Çarşıya gittim Eve geldim hanım yok Bebek ağlar beşik yok Çorba
taşar kaşık yok Ali baba öldü tabut yok
Ooo iğne miğne Ucu düğme Filifilince Kuş dilince
Horoz öttü Tavuk tepti Bülbül kızı Selamına dua etti
Alçık balçık Sana dedim sen çık
Hakkı Hakkı'dan hakkını istedi Hakkı Hakkı'nın hakkını
vermeyince Hakkı Hakkı'nın hakkından geldi
Değirmene girdi köpek Köpeği aldı köpek Köpeği yedi köpek Köteği
yedi köpek
Kuzu kuzu mee Bin tepeme Haydi gidelim Hacı dedeme Hacı dedem hasta Mendli
bohça Kendisi hoca
Kapıdan tavşan geçti mi? Geçti Tuttun mu? Tuttum Kestin mi? Kestim Tuzladım
mı? Tuzladım Pişirdin mi? Pişirdim Bana ayırdın mı? Ayırdım Hangi
dolaba koydun? Çık çık dolaba koydum Haydi al getir Getiremem Neden getirimezsin? Kara kediler yemiş. Vayı
vay, miyav
Ninniler
NİNNİ
Çocuğun uyumasının
sağlanması ya da ağlamasının durması için,sade bir dille ve hece ölçüsüne göre ezgili olarak
söylenen ürünlerdir.Söyleyeni belli olmayan bu ürünler dörtlüklerden ve nakarat bölümlerinden oluşur.
Ninni Örnekleri:
Huu huu Dervişler Hak yoluna gitmişler
Hak yolunda bir pınar Ne soğulur ne diner
Bunu içen dervişler Murada ermişler
Uyusunda büyüsün ninni Mini mini yavruma ninni
Huu huu Dervişler
Bir gelini almışlar Kürklerine sarmışlar Öpüyüp kokuyum derken Devrik
dingile kalmışlar
Ninni benim yavruma ninni Küçücük yavruma ninni
Hu hu hu kuşu Derenin tepenin baykuşu
Enginlerde yuvası Mamalar getirir babası
Yavrum yesin büyüsün Hem büyüsün hem yürüsün
Mini mini yavruma ninni Küçücük yavruma ninni
Hu hu hu kuşu Ben çıkmadım yokuşu
Yokuş bülbül yuvası Mamalar pişirir hanım ninesi
Yavrum yesin büyüsün Hem büyüsün hem yürüsün
Mini mini yavruma Küçücük yavruma hu ninni
Ağıtlar
AĞIT
Doğal afetler,ölüm,hastalık
vb.çaresizlikler karşısında korku,heyecan,üzüntü,isyan gibi duyguları ifade eden ezgili ürünlerdir.Ağıt
söyleme işine ağıt yakma,ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir.
Ağıt
Örnekleri:
Hacı Bey Ağıtı:
Ayvalıktan indim yayan Dayan
hey dizlerim dayan Ödemişten gelin geldi Uyan Hacı Beyim uyan
Evlerinin önü kavak Kavaktan dökülür yaprak Uyan Hacı Beyim uyan Elim kına,
başım duvak
Az giderim, uz giderim Dere tepe düz giderim Uyan Hacı Beyim uyan Gelin
geldim kız giderim
Odasında yanar ışık Sofrasında gümüş kaşık Atlayupta
geçemedim Ar ettim kaçamadım
Hizarına hizarına Kuşlar konmuş mezarına Hacı Beyin
kır atını Çekin sultan pazarına
Anam ağlar başın diye Gelin ağlar aşım diye Küçük
kızlar pek ağlıyor Meclisi güzel kardeşim diye
Viran Erzincan
Sana dedik cansın can, Enkaz altında nice taze
kan, Sızlar yara akar, damarda kan, Viran oldu o güzel canım Erzincan...
Gözümde yaşlar oluk, oluk, Döküldü sokağa hep çoluk, çocuk. Çığlıklar
acı, hava çok soğuk, Titreme dik dur koca Erzincan...
Bakardım dörtyola mutlu, gururlu, Nerdesin Selimoğlu, Vakıflar, Urartu. Burası
çiçekler, meyveler, güzeller yurdu, Bahçede güllerin soldu Erzincan...
Fırat hüzünlü, bülbüller suskun, On üç Mart doksanikide kırıldı
çarkın. Sendeleyen sarhoştan kalmadı farkın, Deli olma kendine gel gülüm Erzincan...
Kiminin geliyor boğuk sesleri, Boşlukta titriyor güzel elleri, Ezilmiş
başları, kırık belleri, Cani olamazsın vefa Erzincan...
Sana can dedik, can alamazsın, Bize hep böyle küs kalamazsın. Umarız
bir daha hiç sallanmazsın, Baharın güz oldu viran Erzincan...
Kar üstünde ateş yanmaz mı sandın. Bu günlerde ben işte bunu anladım Allah'ıma
dua edip çok yalvardım, Tanrı aşkına bizi koru Erzincan...
Bu memleket geniş, dar sanmazdık, Koca dairelere hiç sığmazdık. Düşman
yapsa asla aldırmazdık, Bir çadıra mahkum ettin Erzincan...
Ayrıldık dostlardan bağrımız yanar, Kalbimiz hüzünlü, yürekler
kan ağlar. Durdurun bu göçü ağlar, beyler, Kovma diyarından bizi Erzincan...
Kırkbini verdik karnın doymadı, Seksen üçte fidyeye asla kanmadı. Bu
İlkbaharda bize hiç acımadı, Yüzlerce canı rehin aldı Erzincan...
Bu topraklar hasta, içten inliyor, Kulaklar pür dikkat nabzın dinliyor. Zamanla
ne olacak kimse bilmiyor, Kadersiz, güvensiz kalan Erzincan...
Dertli Kemal söyler, söyler ağlarım, Güzel canlara ateş olur yanarım. Elbet
açar gazel döken bağlarım, Olmadı baharın mutlu Erzincan,
Kara bayramların kutlu Erzincan...
Çocuk, Kadın, Erkek Giyim-Kuşamı
GELENEKSEL GİYİM - KUŞAM
Giyim insanın var oluşuyla, öncelikle doğa koşullarından korunmak
amacıyla ortaya çıkmış bir olgudur.Geçmişten günümüze çeşitli doğal, toplumsal, etik değerlerin
etkisiyle biçim değişiklikleri göstererek bugüne kadar ulaşmıştır.Ancak zamanla biçim farklılıkları
gözlenmiştir.Bu çeşitlilikler, ait olduğu toplumun folklorik, sosyo-ekonomik yapısı, yaşanılan
coğrafya, kullanılan malzeme, iklim gibi nedenlerle oluşmuştur.
Dünya uygarlığının çok önceki devirlerinde arkaik insanın kendi toplumunda, ait olduğu
kabilede sosyal statüsünü belirleyen ve giymek zorunda olduğu giyimi vardır.Aslında bu bir zorunluluktan çok
geleneğin insanlara sunmuş olduğu bir yaşam biçimi anlayışıdır. Bu durum sadece üste
giyilenler olarak kalmamış, baş süslemelerine de yansımıştır.
Geleneksel öğeler içeren bir giyim-kuşam örneği bize, ait olduğu toplulukla
ilgili pek çok bilgi sunabilir.Toplumların yerleşik ya da konar-göçer olup olmadıkları, hangi tarihi olayları
yaşadıkları ve etnolojik kökenleri konusunda bilgi verirler.Örneğin bir Türkmen ya da Yörük köyüne gidildiğinde
kimin sözlü, kimin nişanlı, kimin dul olduğu başlığından, giydiği renklerden anlaşılır.
 

İş ve, özel gün giysileri farklılıklar içerir.Düğün yapılan
gelin başı ile gerdek sonrası yapılan başlık farklıdır.Köylerden kasaba pazarına
gelindiğinde, kimin köyden olduğu giysilerden anlaşılır.Anadolu'da bugün neredeyse aynı köyün
mahalleleri arasında bile farklılık gösteren geleneksel giyim-kuşam anlayışına rastlanmaktadır.Bu
yüzden de hiçbir sanat tarihçisi,etnolog, halk bilimcisi, halk oyunları derlemecisi, desinatör "Türkiye'nin ulusal giysileri
şudur" dememelidir.
Kültür Bakanlığı, Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme
Genel Müdürlüğünün Halk Bilim Araştırmacılarının yürüttüğü araştırmalar ve çalışmalar
sonucunda Anadolu'nun giysiler alanında son derece çeşitlilik içerdiği saptanmıştır.Askerlik,
iş gibi nedenlerle yaşadığı çevrenin dışına çıkan erkekler kent kültürüne uyum
göstermiştir.
Bu nedenle de saha araştırmalarında, erkek giyim-kuşamına ait bulgulara
rastlamak zor olmaktadır.Oysa kırsal yaşamda kadın dışa kapalı kalmaktadır.Kendi toplumunun
yaşam biçiminde geleneklerine göre giyinir.Süslenme gereksinimlerini gelenekte gördüğü ne ise, o şekilde karşılar.Çocuk
giysileri de cinsiyete bağlı olarak belirli bir yaşa kadar özen taşır.Nazar anlayışı
başlık ve giysilere takılan nazarlıklarda göze çarpar.
Geleneksel yaşamda her kuşak kendinden önceki kuşağı izleyerek
bu giyim-kuşam anlayışını, günümüze taşır.Ancak giyim-kuşam anlayışında
hiçbir değişimin olmadığını söylemek mümkün değildir.En azından malzeme değişmekte,
işçilik eski özenini yitirmekte, yaşanan günün koşulları farklı biçimleri doğurmakta ya da başka
modalardan etkileşim gözlemlenmektedir.
Kırsal yaşamda kadınlar vakitlerinin büyük bir kısmını
çalışarak geçirirler.Bu açıdan bakıldığında günlük yaşam ve iş giysileri farklılıklar
gösterir.Ancak özel gün giysileri ve başlıklar düğünler nedeniyle görülür.Anadolu'da bir genç kızın
sözlenmesiyle yapılan "baş düzeni" sosyal statüsünü belirler ve evlilik, olgunluk, yaşlılık dönemlerinde
bu önemini kesintisiz korur.
Kültür Bakanlığı HAGEM, geleneksel giyim-kuşam anlayışında
görülen bu farklılığı, Maddi Kültür Şubesi Folklor Araştırmacıları tarafından
yapılan araştırmaları yayına dönüştürmektedir.Her gün değişime uğrayan Folklor
(Halk Kültürü) öğeleri arasında yer alan ve Maddi Kültür konusu olan giyim-kuşam anlayışı da
bu değişimden etkilenmiştir.
Kurulduğu 1966 yılından günümüze kadar yapılan saha
araştırmalarından elde edilen çok sayıda negatif ve dia-pozitif koleksiyonuyla, Türk Kültüründe önemli
bir yere sahip olan HAGEM - İhtisas Arşivi; bu konuda çalışma yapan kişi, kurum ve kuruluşlara
bilimsel çalışmalarında yardımcı olmaktadır.
Saha araştırmaları sonucunda Bursa, Manisa, Sivas, Aydın, Gaziantep,
Çorum illerinden derlenen bilgiler katalog halinde yayınlanmıştır.Bu kataloglarda her ilin farklı
özellikler içeren köylerine gidilerek, orijinal giyim-kuşam parçaları, giyim tarzları tespit edilmiş ve
giysilerin 1/1 ölçeğinde dikiş kalıpları çıkartılmış ve bunlar yayınlarda 1/5
ölçeğinde yer almıştır.Bu çalışma çerçevesinde, 25 ilde kıyafet konulu araştırmalar
yapılmış ve bunların yayın çalışmaları devam etmektedir.

|
 |
Takılar ve Süsler
Süslenme, süs ve takı kullanma; ilk çağlarda bir inanca dayalı olarak veya
süslenme gereksinimi nedeniyle ortaya çıkmış ve gelenekselleşerek günümüze kadar gelmiştir.Küçük
topluluklar halinde yaşayan kabilelerin kendi örf, adet, görenekleri doğrultusunda yaşadıkları coğrafi
çevreden temin edebildikleri doğal malzemelerle tasarladıkları takılar geleneklerle de bütünleşip,
sembolik anlamlar yüklenerek günümüze ulaşmışlardır.
Taş, metal, ağaç, kemik, kumaş, cam gibi temel maddelerin yanı sıra,
artık malzemelerden de elde edilen birçok takı güçlü bir kültürel birikimin geçmişten günümüze yansıyan
örnekleridir.Geleneksel giyim-kuşamı bütünleyen takı kullanma ve süslenme geleneği geleneksel yaşamı
sürdüren toplumlarda günümüzde hala devam etmektedir.
Anadolu da özellikle düğün törenleri sırasında
gözlemlenen takı kullanma ve süslenme geleneği bu törenler sırasında kişilerin önem sırasına
ve törenin önemine göre değişmektedir.Örneğin kına gecesinde gelin süslenmez onun yerine kız evinden
başka bir genç kız gelin gibi giyinir, takılarını takar ve süslenir.Bir genç kızın evlenmeden
önce süslenmesi hoş karşılanmaz, ancak evden çıkacağı gün geçmişte daha çok nazar inancına
bağlı olarak günümüzde ise güzel görünme amaçlı süs yapılmaktadır.
Süslenme ve takı kullanma geleneği kadınların yanı sıra
çocuk ve yetişkin erkeklerde de görülen bir olgudur.Günümüzde unutulan ve unutulmaya yüz tutmuş geleneklerimize
rağmen takı kullanma, süslenme son günlerde ilgi gören otantik moda kavramışla bütünleşerek devam
etmektedir.
Sandıklarda kalmış Barak giysisi - Gaziantep

|
 |
|
 |
|
|
|
|
 |